You are currently viewing ASKENDER: ÇOCUĞA ULAŞMAK

ASKENDER: ÇOCUĞA ULAŞMAK

O çocuk bana her seslendiğinde, kapımı kapattım. Ona elimi uzatmadım. Onu o karanlık odada bir mum bile bırakmadan yapayalnız bıraktım. Herkese iyi olan ben, o çocuğun çığlıklarına kulaklarımı tıkadım. Gözlerim ona karşı körleşmişti. Ben o çocuğa her gün eziyet eder hale geldim. Sevgisizliğin acısını bilen ben, o çocuğa sevgisizliği iliklerine kadar hissettirdim. Her gün ağlamasına şahit oldum. Her gün biraz daha zayıflayışına, ölüme bir o kadar yaklaşmasına şahit oldum. O çocuk ölüyordu ve ben buna izin veriyordum. Tepkisiz kalıyordum. Hiçbir duygu barındıramıyordum.

O sanki benim düşmanımmış gibiydi.

Kelime dağarcığının içinde “düşman”  bulunmayan ben, onu düşman bellemiştim. Düşmanına bile yardım edebilecek kadar düşünen ben, ona yardım etmedim ve bu çok uzun bir süre devam etti.

Bir gün öyle bir şey oldu ki, o çocuğun sessizliği vardı. Artık çığlıkları yoktu. Artık bana seslenmiyordu. Bu sessizlik, bana ihtiyacı olmadığı için değildi. Bu sessizlik, çağırdığında onu yok saymamdandı. Gelmeyeceğimi bilmesindendi. İnsanoğlu için anlaşılmak en önemli şeyler arasında iken, o sesini bile duyuramıyordu. Her seferinde benim tarafımdan yok sayılıyordu. Tüm bunlara rağmen benden gitmiyordu. Acı çekiyordu ama gitmiyordu.

Zamanla sessizliğine alıştım. O sessiz kaldığı her gün boyunca ona yaptığım şeyleri yavaşça farketmeye başladım. Yine de bir şey yapmadım. Tek yaptığım şey ona özlem duymaktı.

O beni sessizliğiyle çağırırken ben onu bırakıp merdivenlerin sonundaki eve ulaşmayı tercih ediyordum. Ayaklarıma kuru dikenler gibi batan o merdiveni ayaklarım kanaya kanaya çıkıyordum. O evin bahçesinde attığım her adımımda ondan biraz daha uzaklaşıyordum. Onu biraz daha unutuyordum.

Geriye baktığımda ise merdiven basamakları yerine uçurumun olduğunu gördüm. Uçurumdan atlayamazdım. Onun yerine evin önünde beni içeri almalarını bekliyordum. Hep alacaklarını söylüyorlardı ama kimse gelmiyordu. Kimse o kapıyı açmıyordu.

Evdekilere en son seslenişimde, artık hevesimin kırılmasına dayanamadım. O “5 numaralı evi” kapısından başlayarak yaktım. Evin yanışını günlerce hiçbir şey hissetmeden izledim. Evin külleri kaldığında ise uçurumdan atlamaya karar verdim. Kaybedecek hiçbir şeyim kalmamıştı. Ne o çocuktan bir ses vardı ne de artık ev kalmıştı.

Arkamı döndüğümde aylarca uçurum olan merdivenin geri geldiğini, hatta kuru dikenler yerine güllerin açtığını gördüm.

Koşarak merdivenlerden indim. O çocuğa yaptığım her şeyden çok pişmandım. 

Kendi içimdeki çocuğa, yaptığım şeylerden çok pişmandım…

Aslında o çocuk, insanların içindeki “çocuk” diye adlandırdığı, benim içimdeki çocuktu.

Merhabalar,

Yeni yazımda, içimizdeki varlığını sürdüren çocuğa dair kendi düşüncelerimi tasvir etmeye çalıştım. Umarım bunu biraz da olsa yapabilmişimdir. 

Fotoğraf için sevgili İlker Şimşekcan’ a teşekkür ederim.

Umarım beğenirsiniz. Şimdiden herkese teşekkür ederim.

Sevgiyle kalın ve bol bol gülümsemeyi unutmayın.

This Post Has One Comment

  1. Betül canpolat

    Harika bir anlatım olmuş 👏🏻👏🏻👏🏻♥️

Yoruma kapalı.